Düşünce Deneyselliği Tarihi
  1. Anasayfa
  2. Bilim

Düşünce Deneyselliği Tarihi

0

Düşünce Deneyselliği Tarihi, modern psikolojinin temel taşlarından biridir. Bu akım, insan davranışlarının ve zihinsel süreçlerin anlaşılması için bilimsel yöntemleri kullanmayı önerir. Empirizm ve rasyonalizm arasındaki çatışmanın yanı sıra Descartes, Locke, Hume, Kant gibi önemli filozofların felsefi düşüncelerini de detaylıca inceleyeceğiz.

Ayrıca, pozitivizm, pragmatizm, fenomenoloji ve postmodernizmin öne çıkan fikirlerine de değineceğiz. Bu yazı, düşünce tarihine meraklı olan herkes için bilgilendirici bir kaynak olacaktır.

Düşüncenin Deneysel Sürece Dahil Edilmesi

Düşünce deneyselliği tarihi, felsefenin bilimsel düşünce ile buluştuğu en önemli alanlardan biridir. Daha doğru ve somut sonuçlara ulaşmak adına düşüncenin de deneysel sürece dahil edilmesi, felsefenin gelişiminde önemli bir kilometre taşı olmuştur. Felsefi düşüncelerin doğruluğu ve geçerliliği artık kolayca kabul edilmezken, düşünce deneyselliği, doğru bir düşünce yöntemi olarak kabul edilmiştir. Dolayısıyla, düşüncenin deneysel sürece dahil edilmesinin, felsefenin gelişiminde ne kadar büyük bir rol oynadığı açıkça görülebilir.

Bilimsel Deneysellik Düşüncenin Deneysel Sürece Dahil Edilmesi
Bilimsel deneysellik, deneyler yaparak oluşan verilerin doğruluğunu test etme sürecidir. Bu süreçte, verilerin doğruluğunu ispatlamak adına tekrarlanabilirlik önemlidir. Düşüncenin deneysel sürece dahil edilmesi ise, felsefi teorilerin kanıtlanması için deneyler yapılması anlamına gelir. Burada, felsefi teorinin doğruluğunu test etmek için gözlemler, deneyler ve kanıtlar kullanılır.

Felsefe ve bilim arasındaki sınır her zaman tartışmalı olmuştur. Ancak, düşüncenin deneysel sürece dahil edilmesi, felsefenin bilimden daha az geçerli sayılmamasını sağlar. Ayrıca, felsefi teorilerin ne kadar doğru olduğunu anlamak için kritik bir rol oynamaktadır.

  • Deneysel yöntemlerle felsefi teorilerin doğruluğunun kanıtlanması, onların daha sağlam ve güvenilir hale gelmesine yardımcı olur.
  • Deneylerin sonuçları, felsefe ve bilim arasındaki sınırı azaltarak, her iki alandaki araştırmaların karşılıklı etkileşimini artırır.
  • Deneyselliği içeren felsefi yöntemler sayesinde, yenilikçi düşünceler daha hızlı ve doğru bir şekilde geliştirilebilir.

Sonuç olarak, düşüncenin deneysel sürece dahil edilmesi, felsefe için vazgeçilmez bir özellik haline gelmiştir. Felsefenin bilimsel düşünceyle bir araya gelmesi, doğru ve sağlam sonuçlara ulaşmak adına önemli bir adımdır. Bu şekilde, felsefi düşünce, birbirinden bağımsız bir şekilde ilerlemeyen bilimle birleşerek, dünyaya daha iyi bir şekilde bakma fırsatı sunar.

Empirizm Ve Rasyonalizmin Çatışması

Empirizm Ve Rasyonalizmin Çatışması
Empirizm Ve Rasyonalizmin Çatışması

Düşünce Deneyselliği Tarihi

Bilim felsefesi tarihinin belki de en önemli tartışmalarından biri Empirizm ve Rasyonalizm arasındaki çatışmadır. Bu iki düşünce sistemi arasındaki fark, bilginin kaynağına ilişkin inançlarına dayanmaktadır. Empiristler, tüm bilginin tecrübeye dayandığını savunurlar. Rasyonalistler ise, bilginin akıl yoluyla elde edilmesi gerektiğini düşünürler. Bu iki düşünce sistemi arasındaki tartışma, felsefi düşüncenin gelişimine büyük katkı sağlamıştır.

Empirizm, tüm bilginin duyularımız yoluyla elde edilebileceğini savunur. Bu düşünce sistemine göre, insan doğası boş bir sayfa gibidir ve bilgi deneyimlerle kazanılır. Yani, herhangi bir doğal bilgi veya matematiksel ilke a priori olarak bilinemez. John Locke, George Berkeley ve David Hume gibi bazı filozoflar Empirizm anlayışının önde gelen savunucularıydı.

Rasyonalizm, bilginin sadece duyularımızdan değil, aklımızın gücü ile de elde edilebileceği savunur. Rasyonalistlere göre, insan beyni a priori bilgiyi içeren bir yapıya sahiptir. René Descartes, Baruch Spinoza ve Gottfried Wilhelm Leibniz gibi filozoflar Rasyonalizm anlayışının önde gelen savunucularıdır.

Empirizm Rasyonalizm
Bilginin kaynağı deneyimdir. Bilginin kaynağı akıldır.
Bilgi tecrübeyle kazanılır. Bilgi a priori bilgiyle kazanılır.
Bir şeyin doğru ya da yanlış olduğu deneyimle kanıtlanabilir. Akıl yoluyla bir şeyin doğru ya da yanlış olduğu anlaşılabilir.

Bu iki farklı düşünce sistemi arasındaki çekişme, bilgi teorisinde birçok filozofun çalışmasına ilham kaynağı olmuştur. Tarihte pek çok filozof, Empirizm ve Rasyonalizm arasındaki çatışmanın yanı sıra, bu iki alan arasından bir yerde durmaya çalışmıştır. Örneğin, Immanuel Kant Eleştirel Felsefe anlayışıyla, Rasyonalist ve Empirist anlayışları bir araya getirmeye çalışmıştır.

Empirizm ve Rasyonalizm arasındaki çatışma, günümüzde hala güncelliğini korumaktadır ve filozoflar, bilim adamları, psikologlar ve diğer birçok akademisyen, bu sorunsalı incelemeye devam etmektedir.

Descartes Ve Bilginin Kaynağı

Düşünce Deneyselliği Tarihi

René Descartes, düşüncenin tarihi boyunca etki alanı olan felsefi bir düşünürdür. Descartes’ın felsefesi, düşüncenin deneysel sürecine dahil edilmesi açısından oldukça önemlidir. Bu düşüncenin temelinde, bilginin nasıl elde edileceği ve kaynağı yatmaktadır.

Bilginin kaynağı, Descartes’ın felsefesi açısından oldukça önemlidir. Descartes, bilginin doğru bir şekilde elde edilmesi için, düşüncenin hiçbir zaman çıkarımlar yoluyla değil, sadece deney ve gözlem yoluyla elde edilebileceğini savunuyordu. Bu nedenle, Descartes’ın felsefesi, deney ve gözlem temelli bir düşünce deneyimi olarak nitelendirilebilir.

Descartes’ın Bilginin Kaynağı Hakkındaki Savları
Descartes, bilginin doğru bir şekilde elde edilmesi için, kişinin şüpheci bir düşünce sürecine girmesi ve her şeyi sorgulaması gerektiğini savunuyordu.
Descartes’ın felsefesi, bilginin doğru bir şekilde elde edilmesi için, düşüncenin sadece deney ve gözlem yoluyla elde edilebileceğini savunuyordu.
Descartes, deney ve gözlem temelli bir düşünce deneyimi olarak nitelendirilebilecek bir felsefe önerisinde bulunuyordu.

Bilginin kaynağı ve elde edilmesi konusunda Descartes’ın savları, bugün bile hala tartışılmaktadır. Ancak, Descartes’ın düşüncesi, felsefi düşüncenin gelişimine önemli bir katkı sağlamıştır. Bu katkı, düşüncenin deneyselliği açısından oldukça önemlidir.

Locke Ve Tabula Rasa Kavramı

John Locke tarafından öne sürülen Tabula Rasa teorisi, insan zihninin doğuştan boş bir sayfa olduğunu ve tüm bilginin deneyimler sonucu zihne kazandırıldığını savunur. Bu düşünce deneyselliğinin temelidir ve insanları etkileyen her şeyin deneyimler sonucu öğrenildiğini öne sürer.

Locke, insanların düşünce deneyselliği ile bilgiyi edinebileceğini savunur ve bu kavramı, tüm insanlarda var olan doğuştan gelen yetenekleri ve kapasiteleri vurgulamak için kullanır. Ona göre, insanlar doğuştan iyi ya da kötü değil, tüm insanlar boş bir sayfadan başlarlar ve deneyimlerine bağlı olarak olgunlaşırlar.

Düşünce Deneyselliği Tarihi Açıklama
Locke Ve Tabula Rasa Kavramı İnsanların doğuştan boş bir sayfada başladığını ve tüm bilginin deneyimler sonucu zihne kazandırıldığını söyleyen bir teori.

Buna ek olarak, Locke’a göre insanlar sadece deneyimleri ile öğrenmezler, aynı zamanda düşüncelerini de deneyimleri ile geliştirirler. Tabula Rasa teorisi, her insanın deneyimlerinden etkilendiğini ve bu nedenle her insanın kişisel düşünce sürecini yaşadığını kabul eder.

Locke’un Tabula Rasa teorisi, insanların özgür iradeleri sayesinde kendi kaderlerini belirlemeleri için gerekli olan özgürlük fikrini destekler. Bu teori, insanların pozitif bir yaklaşımla düşünce deneyselliği ile öğrenme sürecini tamamlamalarına, bilgilerini genişletmelerine ve kendi hayatlarını yönlendirmelerine olanak tanır.

  • Empirizm Ve Rasyonalizmin Çatışması
  • Descartes Ve Bilginin Kaynağı
  • Hume Ve Deneyimden İnanca Geçiş

Hume Ve Deneyimden İnanca Geçiş

Düşünce tarihinin önde gelen filozoflarından biri olan Hume, bilginin yalnızca duyu deneyimleri yoluyla kazanılabileceği düşüncesine sahipti. Bu düşünce, modern deneysel düşüncenin temelini oluşturur. Hume, insan zihninin doğasının analizi üzerinde durarak, bilginin kökeni ve bilgi edinme süreci hakkında önemli fikirler geliştirmiştir.

İnsanların dünya hakkındaki bilgileri, deneyimlerinden kaynaklanır. Hume, zihnin, doğuştan gelen fikirlerle dolu bir yapıya sahip olmadığını savunur. Bu nedenle, zihnin duyumlarla yoğrulması sonucu oluşan izlenimlerin, zihinde fikirleri doğurduğunu ifade eder.

Pozitivizm Bilimsel Deneysellik Pragmatizm
Pozitivizm, dünyayı sadece gözlemlenebilir gerçeklere dayandırır. Bilimsel deneysellik, sonuçlara uygun olarak hipotezler test ederek bilgiyi keşfeder. Pragmatizm, fikirlerin, yararlılığına göre değerlenmesi gereğine inanır.

Buna göre, bilginin doğruluğu ve güvenilirliği, izlenimlerin gerçekliğine bağlıdır. Hume, bu nedenle, bilginin sınırlarının farkında olmadan inancın öznesi haline gelindiği durumlarda yanılgıya düşülebileceğini savunur.

  • Empirizm ve rasyonalizm arasında var olan çatışma, Hume’nin duyumlar ve izlenimler üzerine kurduğu teorisi açısından önemlidir.
  • Descartes, bireyin kökenleriyle ilgili detaylara yoğunlaşırken, Hume daha çok zihnin bilgi edinme süreciyle ilgili olarak görüş bildirir.

Bilginin kaynakları ve bu bilgiyi nasıl elde ettiğimiz, düşünce tarihinin devam eden bir konusudur. Hume, bu konu hakkında geliştirdiği görüşlerle, düşünce tarihinin modern deneysel sürece dahil edilmesinde önemli bir adım atmıştır.

Kant Ve Eleştirel Felsefenin Doğuşu

Düşünce Deneyselliği Tarihi

Kant, felsefi düşüncenin geleceği üzerinde büyük bir etkiye sahip olan Alman düşünürdür. Kant’ın düşüncesi, eleştirel felsefenin doğuşunu temsil etti ve felsefenin tarihi üzerinde büyük bir etkiye sahipti. Kant’ın düşüncesi, felsefeyi eleştirel bir şekilde incelemeyi gerektirir ve bu düşüncenin bir sonucu olarak, felsefe bütüncül bir şekilde anlaşılabilecek bir yapıya ulaşmıştır.

Kant, eleştirel felsefesinde, insan aklının sınırlarını vurgulamıştır ve felsefi düşüncenin geleceği için önemli bir adım atmıştır. Farklı düşüncelerin bir araya getirilerek bir bütün oluşturulması gerektiğine inanan Kant, eleştirel felsefesi ile felsefe alanında büyük bir etki bırakmıştır.

Kant’ın eleştirel felsefesi, bilgiyi sorgulama ve analiz etme fikrine dayanır. Bu felsefi düşünce biçimi, bilgiyi anlamak için deneysel bir yaklaşımın kullanılması gerektiğini savunur. Kant, bilgiyi öznel alanlardan ayırarak, bilginin evrensel bir yapıya sahip olabileceğine inanmıştır.

Eleştirel Felsefenin Doğuşu
Kant’ın eleştirel felsefesi, felsefi düşüncelerde farklı bir bakış açısı sundu.
Bu düşünce, felsefe alanında bütüncül bir yaklaşımı teşvik ederek, felsefi düşüncenin birçok farklı düşünce tarafından bir arada inşa edilebileceğine işaret etti.
Kant’ın eleştirel felsefesi, felsefi düşünceleri daha tutarlı ve anlaşılabilir hale getirerek, felsefi düşüncelerin geleceği üzerinde önemli bir etki bıraktı.

Eleştirel düşüncenin yaygınlaşmasının ardından, felsefe alanında birçok düşünce ortaya çıktı ve felsefi düşüncelerin geleceği için önemli kararlar alındı. Bu felsefi düşünceler arasında, pragmatizm ve fenomenoloji de yer almaktadır.

Bu düşünceler, insan deneyimlerine dayanan bilginin doğasını anlamak için farklı bir bakış açısı sunar. Bu düşünce biçimi, Kant’ın eleştirel felsefesi ile benzer bir fikir yapısına sahiptir ve insan aklının sınırlarını sorgulama fikrini vurgular.

  • Kant’ın eleştirel felsefesi, felsefi düşüncelerin daha anlaşılabilir ve tutarlı hale getirilmesine katkıda bulunarak felsefede bir devrim yarattı.
  • Eleştirel düşüncenin yaygınlaşması, felsefe alanında birçok düşünceye yol açtı.
  • Pragmatizm ve fenomenoloji, Kant’ın eleştirel felsefesine benzer bir fikir yapısına sahiptir.

Positivizm Ve Bilimsel Deneysellik

Positivizm Ve Bilimsel Deneysellik
Positivizm Ve Bilimsel Deneysellik

Düşüncenin tarihi boyunca bilim ve felsefe arasındaki ayrım tartışılmıştır. Bu tartışmaların sonucunda ortaya çıkan erken bir akım positivizmdir. Positivizm, bilimin tek doğru yöntem olduğunu kabul eder ve diğer bütün bilgi kaynaklarını reddeder. Bu akımın en önemli özelliği bilimin deneysellik üzerine kurulmuş olmasıdır. Bilim, olguların gözlemlenmesi ve deneyler ile test edilmesi yoluyla gerçekleştirilir.

Positivizm akımının öncülerinden olan Auguste Comte, pozitif bilimleri yaratan kişi olarak kabul edilir. Comte’a göre bilginin kaynağı yalnızca duyumlarla elde edilen algılardır ve bu algılar özneldir. Ancak, Comte pozitif bilimlerin yoluyla bu öznel algıların nesnel olgulara dönüştürülebileceğini savunmuştur. Bu nedenle, bilimin tek doğru yöntem olduğuna inanmıştır. Bu düşünce, özellikle sosyal bilimlerde pozitivist yaklaşımın gelişmesine neden olmuştur.

Pozitivizmin Özellikleri
1. Deneysellik Bilim, deneyler ve gözlemler üzerine kurulmuştur.
2. Empirizm Tek gerçek kaynak duyumlar ve duyusal deneyimlerdir.
3. Materyalizm Madde, bilime konu olan tek varlıktır.
4. Teknik İlerleme Teknik ilerleme, bilimsel ilerlemenin en önemli göstergesi olarak kabul edilir.

Pozitivizm, bilimin doğru yöntem olduğunu ve bu yöntemle tüm sorunların çözülebileceğini savunur. Ancak, bu düşüncenin eleştirileri de yapılmıştır. Bilim, yalnızca deneysellik üzerine kurulursa, geçmişteki bilimsel keşiflerin ortaya çıkmasına olanak tanıyan diğer bilgi kaynakları görmezden gelinir. Bilim, her zaman mevcut bilgilerin üzerine inşa edilir ve geçmiş deneyimlerin ışığında şekillenir. Bu nedenle, bilimin sadece deneysellik üzerine kurulması tam bir bilgiye ulaşmayı engelleyebilir.

Sonuç olarak, positivizm, modern bilim anlayışının temelini oluşturur. Bilimsel deneysellik, pozitivizmin en önemli özelliği olarak kabul edilir. Ancak, bilimi sadece deneysellik üzerine kurmak, diğer bilgi kaynaklarını yok sayma riskini beraberinde getirir. Her bilgi kaynağı, bilimdeki diğer bilgi kaynakları ile birlikte ele alınmalıdır. Bu sayede, gerçek bir bilgiye ulaşmak mümkün olacaktır.

Pragmatizm Ve Yararlılık İlkesi

Pragmatizm, bilginin doğruluğunun kullanışlılığına bağlı olduğu felsefi bir anlayıştır. Bu yaklaşım, düşüncenin pratik anlamda işe yarayıp yaramadığına odaklanır. Pragmatizmin temel prensibi, bir düşüncenin doğruluğunun onun sonuçlarına bağlı olduğudur. Yani, bir düşüncenin kullanışlılığına veya yararına göre doğru ya da yanlış olarak kabul edilmesi gerektiğine inanılır. Pragmatistler, deneyim ve gözlem yoluyla elde edilen bilginin doğruluğuna değer verirler.

William James, pragmatizmi popüler hale getiren başlıca figürlerden biridir. Ona göre, bir düşünce ya da fikir, pratikte işe yarıyorsa, doğru olarak kabul edilmelidir. Bu anlamda, pragmatizmin temel prensiplerinden biri de yararlılık ilkesidir. Yani, bir düşüncenin doğruluğu, onun pratik anlamda işlevsel olup olmadığına bağlıdır. James’e göre, pragmatizm, insanlar için gerçek bir pratik felsefe sunmaktadır.

Pragmatizm Yararlılık İlkesi
Pragmatizm, düşünceyi pratik kullanımına göre değerlendiren bir felsefi yaklaşımdır. Yararlılık ilkesi, bir düşüncenin doğruluğunun onun sonuçlarına göre belirlenmesini savunur.
Bu yaklaşım, bilginin kullanışlılığına ve pratik anlamda işe yarayıp yaramamasına odaklanır. Bu ilke, William James tarafından popüler hale getirilmiştir ve pratik felsefe sunar.

Pragmatizm, felsefi düşüncenin tarihi sürecinde önemli bir yere sahiptir. Yararlılık ilkesi, felsefi ve bilimsel çalışmalar için insanların gerçek dünya problemlerine çözümler sunmasına yardımcı olur. Bu yaklaşıma göre, bir düşüncenin değeri, onun kullanışlılığına bağlıdır. Pragmatizmin temel prensipleri, düşüncenin pratik anlamda nasıl işe yarayacağına odaklandığından, bilim ve teknolojinin ilerlemesi için de büyük bir önem taşımaktadır.

Fenomenoloji Ve Bilincin Öznesi

Düşünce Deneyselliği Tarihi

Fenomenoloji, Yunanca “fenomenon” yani görünen şey ve “logos” yani sözün, bilginin veya felsefenin söz ettiği şey arasındaki ilişkiyi araştıran bir akımdır. Bu düşünce deneyselliği tarihi içinde oldukça önemli bir yere sahiptir. Fenomenolojide, duyularla algılanabilen nesneleri değil, onların ürettiği izlenimleri incelenir. Özellikle Edmund Husserl’in aklına yattığı gibi, kişi zihnindeki objeleri ve olguları gözlemler. Bu şekilde, objelerin görünüşlerine ve zihne nasıl geldiklerine odaklanır.

Bu yöntemin temelini, zihnin doğru bir şekilde bir bütün olarak çalışmasına olanak tanıyan, fırsat eşitliği olan bir düşüncenin belirlenmesi oluşturur. Fenomenolojinin temel prensiplerinden biri, her şeyin özneden bağımsız ve bağımsızlığın reddi olarak görülmesidir. Yani fenomenoloji, bireyin duyumsal deneyimlerine odaklanmaktadır.

  • Bu düşünce deneyselliği, bilincin öznesinin temel niteliğini ve özelliklerini de vurgular. Bu nedenle, bilinç her zaman kişisel bir deneyimdir, çünkü bireysel bir zihinde gerçekleşir.
  • Ayrıca, fenomenoloji, bilincin öznesinin kişinin farkındalığı ile birlikte içerdiği özellikleri vurgular. Bunlar arasında düşünceler, korkular ve arzular gibi birçok şey yer alır.
  • Fenomenolojik bakış açısı, bireyin kendi deneyimlerinde altında yatan anlam ve anlamlardan dolayı onlara bağlı kalmalarına neden olan varsayımlara meydan okur. Bu teorinin temelinde, kişilerin, düşüncelerinin ve duygularının zihindeki somut izdüşümlerini analiz etmeye yönelik bir yaklaşım yer alır.
Bilgi Felsefi Akım
Fenomen Fenomenoloji
Bilinç Fenomenoloji
Özne Fenomenoloji

Bu sayede, bireyler, düşüncelerini, değerlerini ve dünyadaki yerlerini anlama eylemini sürdürebilirler. Fenomenoloji, ampirizm veya rasyonalizm gibi diğer felsefi akımları da içerir; ancak fenomenolojinin konusu her zaman bir bireyin bilincidir.

Özetle, fenomenoloji, bireyin kişisel deneyimine odaklanır ve öznenin bilgisi ve deneyimi de felsefi konular olduğunu kabul eder. Bu felsefi yaklaşım, bireylerin yaşamları, deneyimleri ve düşünceleri hakkında çok sayıda bilgi ve anlayış sağlar.

Postmodernizm Ve Farklılıkların Kabulü

Postmodernizm, farklı felsefi ve sosyopolitik hareketlerden ortaya çıkan bir düşünce akımıdır. Postmodern düşünce, modernizmin masabaşı planlamalarına tamamen karşıdır ve bireyin kendisine has gerçekliğinin farkındalığına odaklanmaktadır. Bu açıdan bakıldığında postmodernizm, farklılıkların kabulünü savunarak, özgürlükleri öne çıkartmaktadır.

Postmodernizmde ince eleştiri kabul edilir, kamuoyunun fikirleri ve değerleri açık tartışmaya açılır. Farklılık kavramı, toplumun heterojen bileşenleri arasında her bir bireyin kendine özgü olan anlayışlarının kabulü ile oluşur. Bu nedenle, herkesin kendine özgü bir fikir sahibi olması, aynı zamanda toplumun çeşitliliğinin artmasına neden olur.

Postmodernizm, farklılıkların çoğulluğunu savunarak, özgürlüklerin korunduğu bir ortamda insanların kendini tam olarak ifade edebileceği fikrine dayanır. Farklılıkların kabul edildiği bir toplum, çoğunlukla eşitlikçi ve hoşgörülüdür. Fakat aynı zamanda, farklılıkların kabulü, bir arada yaşamayı daha zor hale getirebilir. Ancak, postmodernizm tam da bu nedenle, herkesin kendine özgü fikirlerine sahip olabileceği bir düşünce tarzı sunarak, toplumun gelişmesine katkıda bulunur.

Düşünce Deneyselliği Tarihi Empirizm Ve Rasyonalizmin Çatışması Descartes Ve Bilginin Kaynağı
Düşünce deneyselliği tarihi, felsefenin doğuşundan günümüze kadar olan süreçte, her çağın felsefi ve bilimsel düşüncesinde etkili olmuştur. Empirizm ve rasyonalizmin çatışması, felsefe tarihinde önemli bir ayrım noktasıdır. İnsanın bilgi edinme yöntemi hakkında farklı görüşler ortaya konulmuştur. Descartes, düşüncenin kaynağı hakkında olumlu bir kaygıya sahip olduğu bilim adamıdır. O, bilginin kaynağına ilişkin olarak, “düşünüyorum, öyleyse varım” diyerek düşünce felsefesini başlatmıştır.

Bir önceki yazımız olan Çığır Açmış 7 Kadın Araştırmacı başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.

Bu yazıyı oylamak için tıklayın!
[Toplam: 0 Ortalama: 0]
Bu Yazıya Tepkiniz Ne Oldu?
  • 0
    be_endim
    Beğendim
  • 0
    alk_l_yorum
    Alkışlıyorum
  • 0
    e_lendim
    Eğlendim
  • 0
    d_nceliyim
    Düşünceliyim
  • 0
    _rendim
    İğrendim
  • 0
    _z_ld_m
    Üzüldüm
  • 0
    _ok_k_zd_m
    Çok Kızdım
Paylaş

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk kişi olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir